27 Nisan 2009 Pazartesi

Tungurahua Yanardağı

Tungurahua, (Quechua dilinde tunguri -(gırtlak) rahua-(ateş) Ateş Gırtlağı), Ekvador 'da 5.016 M yükseklikte bir volkan. İsmi büyük ihtimalle Quechua dilinden gelir. Ambato şehrinin güneydoğusunda, Ekvador Andları'nın doğusunda, Amazon Bölgesi 'nde yükselir.
Son büyük faaliyeti 1999 yılında olup, eteklerinde bulunan
Baños şehri ve çevresindeki 22.000 kişinin bölgeden boşaltılmasına sebeb olur. Kül bulutları atmosferde 10 km ye kadar yükselir, tekrar aşağı düşüşde 500 km² den fazla bir alanı örter. Çamurlu çığ yolları tahrip eder. O zamanda beri devamlı, büyüklü küçüklü duman salınımları ve küçük patlamalar kaydedilmiştir.
17 Ağustos 2006'nın sabah erken saatlerinde volkan yeniden patlar ve 1999 'dan beri en güçlü lav salımlarını gösterir. Beş köye lavlar dökülür ve bu köyler yanar. Palitahua köyünden altı kişi hayatını kaybeder, onüç kişi de yaralanır. Çevrede bulunan köyler ve Baños şehrinden toplam 3200 kişi boşaltılır. Tungurahua ve Chimborazo eyaletleri afet bölgesi olarak ilan edilir.Quito'ya ve çok sayıda uçuş toz ve kül bulutundan dolayı iptal edilir.
Ömer Ergün tarafından eklenmiştir.

Erebus Yanardağı


Erebus Dağı (İng., Mount Erebus), Antarktika'daki Ross Adası'nın batısında bulunan ve dünyadaki etkin yanardağlar içinde en güneyde yer alan bir stratovolkandır. Ross Adası'nı oluşturan 4 yanardağdan Erebus dışındakiler, sönmüş yanardağlardır.
Bu yanardağ, bölgede bulunan ve
New Mexico Madencilik ve Teknoloji Enstitüsü'nce işletilen Erebus Dağı Volkan Gözlemevi tarafından izlenmektedir

Erebus Dağı, coğrafya keşifleri nedeniyle sonradan "Sir" unvanıyla onurlandırılan bir İngiliz deniz subayı ve kâşif olan James Clark Ross tarafından keşfedilmiştir. 1839'la 1843 yılları arasında, komutasındaki HMS Erebus ve HMS Terror adlı gemilerle Antarktika'ya keşif gezileri düzenlemiş olan James Clark Ross, kıtanın kıyı şeridinin büyük bölümünün haritasını çıkarmış ve 1841'de de Ross Denizi, Victoria Arazisi ve gemilerinin adlarını verdiği Erebus Dağı ile Terör Dağı'nı keşfetmiştir.
Erebus Dağı'na ilk defa
1908'de, Sir Ernest Shackleton ve ekibinin Nimrod keşif seferi sırasında çıkılmıştır.


Erebus Dağı, coğrafya keşifleri nedeniyle sonradan "Sir" unvanıyla onurlandırılan bir İngiliz deniz subayı ve kâşif olan James Clark Ross tarafından keşfedilmiştir. 1839'la 1843 yılları arasında, komutasındaki HMS Erebus ve HMS Terror adlı gemilerle Antarktika'ya keşif gezileri düzenlemiş olan James Clark Ross, kıtanın kıyı şeridinin büyük bölümünün haritasını çıkarmış ve 1841'de de Ross Denizi, Victoria Arazisi ve gemilerinin adlarını verdiği Erebus Dağı ile Terör Dağı'nı keşfetmiştir.
Erebus Dağı'na ilk defa 1908'de, Sir Ernest Shackleton ve ekibinin Nimrod keşif seferi sırasında çıkılmıştır.

Gözde Karataş tarafından eklenmiştir.

Vezüv Yanardağı

Vezüv yanardağı (İtalyanca: Monte Vesuvio, Latince Mons Vesuvius) Napoli'nin doğusunda bulunan, 1280 m. yüksekliğindeki aktif yanardağdır.
Avrupa ana karasındaki son yüz yılı içinde aktivite gösteren tek yanardağdır. Diğer iki benzer yanardağ olan
Etna ve Stromboli adalarda yer almaktadır. Vezüv'ün MS 79 yılındaki püskürmesiyle Pompei, Herculaneum ve Stabia kentleri haritadan silinmiştir. Vezüv yanardağı aynı zamanda Spartaküs'ün başlattığı isyana ilk ev sahipliği yapan yerdir. Spartaküs İÖ 73'te kendisiyle birlikte Capua'daki gladyatör okulundan kaçan 77 arkadaşıyla Vezüv Yanardağı'na sığınmıştır.
24 Ağustos 79'da, Vezüv'den dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan Pompei halkı, limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler, bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar.
Sarsıntılar başlayınca, 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve son bir hamleyle, 600 metre uzaktaki Sarno nehrinde olan bir limana atıldılar. Ne yazık ki, bu kişilerin yolunu da bir deniz kabarması kesti.
Dev dalgalar, bindikleri gemileri birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu. Zaten bu arada, gökten iri kum taneleri büyüklüğünde, çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı.
Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan Vezüv'e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evlerinde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık nedeniyle havadaki oksijenin kısmen gaz karbonik hale dönüşmesi ile boğuldular. Faciadan, yalnızca o sırada şehirde olmayanlar kurtulabildi.
Nurkan Koç tarafından eklenmiştir.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Kül Bulutunun Yuttuğu Şehir: Pompei

Roma İmparatorluğu, yakın çağın en putperest imparatorluğudur. Vezüv yanardağının eteklerindeki Pompei şehri, Romalı yönetici-aristokrat ve zenginlerinin; sapkınlık, şımarıklık ve debdebe içinde yaşadığı; bağlar, bahçeler ve villalarla çevrili, çok güzel bir yerdi. MS 79 da patlayan Vezüv yanardağı, bir kaç saat içinde kenti mezarlığa, orada yaşayan Romalıları da, tapındıkları putların benzeri, "taş görüntülü insanlara" dönüştürdü.
24 Ağustos da
VEZÜV yanardağından yükselen dumanlar, kısa bir sürede şehri mezarlığa dönüştürdü. 20 000'i aşkın insan yok oldu. İnsanlar, lavların içinde kavrulup 2000 yıl boyunca, küller altında kaldılar. İtalyadaki Pompei, Napoli'nin 25 km uzağındaydı. Vezüv yanardağındaki püskürme, 2 gün sürdü. Pompei, bu 2 günün sonunda, 6-7 metre derine gömülmüştü. İlk kazılar, 1709 da Herculaneum da başladı. Uzun çalışmalar sonunda, kent ortaya çıkarıldı. Dönemin en güzel evlerini, eşyalarını ve sanat eserlerini bünyesinde barındıran Pompei, dakikalara sığabilecek bir zaman diliminde, yerle bir olmuştu. Akdeniz'in hafif deniz rüzgarlarını alan bu sevimli kent, Roma'nın tüm zengin, aristokrat ve nüfuzlu insanlarını kendine çekmişti. MÖ 5000 yıllarında kurulmuş olan şehir, lavlar altında kalmadan 159 yıl önce Romalılar'ın eline geçmişti.
Pompei' yi, 8 kapılı büyük bir duvar çeviriyordu. Şehrin ortasındaki forumda, her hafta ayrı bir eğlence düzenleniyordu. Eğlenceler, kimi zaman bir kölenin köleyle veya bir aslanla ölümüne dövüşmesi şeklinde oluyordu. Vahşetin her türlüsü, her hafta, Pompeililere sergileniyordu. Pompei'nin en önemli binaları, bu meydana bakıyordu. Bu binalar; 2 tiyatro binası, gladyatör alanı, hamamlar ve tapınaklardır. Yapılan kazılardan anlaşıldığına göre; zenginlik ve debdebenin akıl almaz boyutlara yükseldiği Pompei, günden güne tefessüh ediyor ve şehrin her köşesinde, "fuhuş ve lutilik evleri" boy gösteriyordu.

Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfitiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar, meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, kumarhaneler, batakhaneler, hanlar, şehri gezenler tarafından bugün bile farkedilebiliyor. Ve sonunda da, kenti baştan başa kaplayan lavlardan kaçmaya çalışan insan ve hayvanların, bedenleriyle yüzyüze geliniyor. Burada, tarihin en trajik olaylarından birine tanık oluyorsunuz. Etnograf, prof. Carlo Giardano, 79 yılının 24 Ağustos günün saat 13'ünde Pompei de olup bitenleri şöyle anlatır:
"O gün öğle vakti, volkanın ağzından aniden yükselen bir kül bulutu, bir kaç saat içinde bütün Pompei'yi kaplamıştı. Böylece şehir, çok uzun bir sessizlik dönemine girdi. Burada yaşayan binlerce insanın, tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları, o tarihlerde Vezüv'ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir."


Yamaçları, meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv; bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri, Vezüv de yine bir püskürme olmuştu. Daha sonra bu püskürmeyi, Yunan coğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Aslında söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü, para ve zevkten başka birşey görmüyordu. Belkide, MS 62 de meydana gelen ve şehri tamamıyla yıkan bir zelzele, bu feleketin habercisiydi. Depremler, o kadar sık oluyordu ki, artık Pompei halkı,bunları önemsememeye başlamıştı. Tıpkı yavaş yavaş ısınan kurbağa gibi..
Vezüv'den dumanlar yükselmeye başladı. Bir patlama olacağını anlayan halk, limana doğru kaçmaya çabaladı. Gemilere binebilenler, bir daha dönmemek üzere kentten uzaklaşmaya başladılar. Sarsıntılar başlayınca, 20 dakika kadar süren bir şaşkınlık yaşandı. Halk paniğe kapıldı ve bir hareketle Sarno nehrindeki 600 metre uzakta olan bir limana atıldılar. Yollarını, bir deniz kabarması kesti. Dev dalgalar, bindikleri gemileri, birer çöp gibi yukarıya kaldırıyor ve şehrin surlarının içindeki kızgın lav denizine doğru fırlatıyordu.
Gökten iri kum taneleri büyüklüğünde, çok kızgın küçük taşlar yağmaya başlamıştı. Hemen arkasındanda da, gaz ve kül yüklü kocaman siyah taşlar düşmeye başladı. Bu sonuncular, yere değer değmez patlıyor ve ilk kayıpların verilmesine sebeb oluyordu. Diğer taraftan evlerinin, volkanın süngertaşı-kül yığınının ağırlığına dayanamayıp çökmesiyle, yok oluyorlardı. Volkandan çıkan zehirli gazları soluyanlar ise anında ölüyordu.Sonra ardı ardına Pompei üzerine kızgın küller yağmaya devam etti. Ve ilk ölenlerin üstünü yorgan gibi örttü. Birkaç saat içinde, "dünya ve zevk cenneti Pompei", büyük bir mezarlığa döndü. 20 000 insan bir anda yok oldu.



Gökyüzü kararmış olduğundan, şehirde görüş mesafesi sıfıra düşmüştü. Şehrin insanları, rastgele sağa sola koşup duruyorlardı. İçlerinde farkında olmadan, Vezüv'e doğru koşanlar bile vardı. Kurtuluşu evde görenler, volkandan çıkan müthiş sıcaklık yüzünden; havadaki oksijenin kısmen karbonik gaza dönüşmesiyle boğuluyorlardı.
İnsanlar, taştan tanrılarından, bu ölüm anında can-hıraş yardım diliyorlardı. Kendilerini tanrı ilan eden Romalı yöneticilerin, put-tanrılara ne kadar inandıkları şüpheli olsa da, kendi tanrılıklarını onaylatmak için bu put-tanrılara ihtiyaçları vardı. Kısacası Roma'nın zalim-aristokrat yönetimi, iktidarlarını bu taştan put-tanrılara borçluydu. Bu, Roma'nın akla ziyan putperest halkının, putlarına yakarışları, hiç bir zaman duyulmayacaktı. Zira kendi tarihinden habersiz insanoğlunun, bu kaçıncı aldanışıydı. Bu "dramatik helak"ın uzak veya yakın seyircileri, yahut bu azaptan kurtulanlar ise maalesef bu şokla da uyanamayacaklar ve "tanrıların gazabı" diyerek, "dramatik aldanmaları"nı sürdüreceklerdir.




Eski putperest kavimlerin, Elçilerini öldürmeye teşebbüs ederek; helak olmaları burada hatırlanmalıdır. Çağının emperyal gücünü temsil eden paganist Roma imparatorluğunun yöneticileri de, İsa peygamberi "öldürmeye teşebbüs"ün cezasını, acı bir şekilde ödemiş görünmektedirler. İsa peygamberi "öldürmeye teşebbüs" suçu, her ne kadar Yahudi din adamlarının, "tarihsel katletme alışkanlıkları"nın bir tezahhürü isede, zalim Roma'nın bu suçun ortağı olduğu, apaçık ortadadır.
Yaklaşık 2000 yıl o görkemli villalar, heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve pazarlar dokunulmadan gömülü olarak kaldı. Arkeologlar, kenti keşfettiklerinde, son gün pişmiş ekmeği bile fırında buldular. Pompei'nin üzerine düşen kızgın küller, 3 gün siyah kar gibi yağmaya devam etti. Ve arkasından Pompei, tamamen sessizliğe gömüldü. Pompeililer, taş kalıplar halinde çıkarıldıkları vakit, ölüm anında ne yapıyorlarsa o halde bulundular.
Bir duvarın üstündeyse bugün bile görülebilecek; Sodom ve Gomora yazısı bulunmaktaydı. Tarihçilere göre; Pompei de yaşayan Yahudi köleleri, bu yazıyı, Pompei'nin "putperest, sapkın ve şımarık hayatı"na işaret etmek için yazmışlardı.
Şefika Teker tarafından eklenmiştir.

Süper Volkanlar



Küresel ısınma, bu yüzyılda insanlığın karşı karşıya geleceği en büyük sorunlar arasında sayılıyor. Ne var ki hakkında çok az şey bilinen bir başka doğal felaket, belki de küresel ısınmadan daha ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Bu da bir süperyanardağın eninde sonunda faaliyete geçmesi olasılığı. Yerbilimciler böyle bir olasılıktan söz ediyorlar. Kuşkusuz böyle bir durumda Dünya'nın o bölgesindeki sıcaklıkta ve belki de küresel sıcaklıkta da önemli bir yükselme olabilir. diyor.
Süper yanardağlar gerçekte dağ biçiminde değiller; büyük çöküntüler biçiminde oluyorlar. Bunlar, kaldera denen çökmüş dev kraterler.
Saptanmaları da zor. Yellowstone kalderası 10 km boyundave 30 km eninde. Yüzeyinin sekiz kilometre altında da dev bir mağma odası bulunuyor.
Mağma odasındaki basınç arttıkça,yüzey yükseliyor ve ölçülebilir bir sıcaklık artışı oluyor.
Londra Yerbilim Derneği'nden Dr. Ted Nield:

Buz kayıtları, Sumatra'daki Toba yanardağının 74 000 yıl önceki patlamasının 3-5°C'lik bir küresel soğumaya yol açtığını gösteriyor. Sıradan yanardağ etkinliklerinin bile iklim üzerinde etkileri olabiliyor. Endonezya'daki Toba yanardağı 1815'te patladığında birkaç yıl boyunca Dünya'da yüzey sıcaklığı bir derece kadar düşmüştü."Bir süper yanardağın patlaması,sıradan bir yanardağ patlamasından10-100 kez daha etkili oluyor. Dünya'ya çarpan bir göktaşınınkine eşdeğer bir enerji ortaya çıkıyor. Dünya'ya gelmekte olan bir göktaşının rotasını değiştirebilirsiniz; ancak bir süper yanardağ için yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Patlama sırasında binlerce kilometreküp kaya, kül, toz, kükürt dioksit ve başka birçok gaz atmosferin üst tabakalarına fırlatılır. Orada, Dünya'ya gelen güneş ışınlarını yansıtan bir tabaka oluşur. Böylece Dünya'nın yüzey sıcaklığı da düşer; tıpkı nükleer kışta olduğu gibi. Bu etkiler 4-5 yıl sürebilir; tarım ürünleri ölür ve tüm ekosistem çökebilir."diyor McGuire.


İki büyük deprem felaketi yaşayan Endonezya'da şimdi de süper volkan patlamasından endişe ediliyor. Atmosfere yayılacak yüz binlerce ton kül yüzünden Dünya buzul çağına dönebilir.
RICHTER ölçeğine göre 9 ve 8.7 büyüklüğünde iki depremle sarsılan Endonezya'nın Sumatra Adası'nda, süper volkan patlaması olabileceği bildiriliyor. Dünyanın en büyük süper volkanının Sumatra Adası'ndaki Toba Gölü olduğunu söyleyen Avustralyalı jeolog Prof.Ray Cas, bu volkanın fay hattının tam üzerinde olduğunu ve burada üçüncü büyük bir deprem beklendiğini söyledi.




Prof. Cas:
"Bu depremler süper patlamanın yanında hafif kalır" dedi.
Son olarak 73 bin yıl önce patlayan Toba'nın bütün Dünya iklimini değiştirdiğini belirten Cas şöyle dedi:
"O patlama 1000 kilometreküp kül ve taş parçasının atmosfere yayılmasına yol açmış, Güneş ışınlarının bloke olması sonucu Dünya buzul çağına dönmüştü. Süper volkan 50 ya da 1000 yıl içinde patlayabilir. Patladığı zaman da Dünya buzul çağına döner"
Mehmet Sevinç tarafından eklenmiştir.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Türkiye'deki Volkanlar


Erciyes Dağı, İç Anadolunun en yüksek dağı. Sönmüş bir yanardağ(Stratovolkan) olan Erciyes, Kayseri il merkezinin 25 km güneybatısındaki ovaların yanından birdenbire yükselen bir dağ kütlesidir. Zirvesi uzaktan bir kubbeye benzer. İki zirvesi vardır. Büyük Erciyes (Kuzu Yatağı) zirvesi 3917 metredir. Küçük Erciyes zirvesi 3900 metredir. Erciyes kütlesinin çapı 72 km ve 3800 km2'lik bir alanı kaplar.
Erciyes Dağı üzerinde 1800 m yükseklikte
Erciyes Kayak Merkezi bulunmaktadır.
Erciyes için "uzaklaştıkça yakınlaşan, yakınlaştıkça uzaklaşan dağ" yakıştırması yapılır.


Ağrı Dağı, (Selçuklular döneminde; Eğri Dağ, resmi adıyla Büyük Ağrı Dağı), Türkiye'nin en yüksek dağıdır. Zirvesi 4 mevsim boyunca erimeyen kar ve takke buzulu ile kaplı volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı, Türkiye'nin doğu ucunda, Ağrı ilinin sınırları içerisinde yer almaktadır. Dağ, İran'ın 16 km batısında ve Ermenistan'ın 32 km güneyindedir. Dağın %35'lik bir kesimi Iğdır ilinde, kalan %65'lik kesimi ise Ağrı ili sınırları içerisindedir[1].
Ağrı dağı 5137 metrelik rakımıyla,
Anadolu Yarımadası'nın en yüksek doruğudur.Dağın doruğu iki zirveden oluşur bunlar 5137 metrelik Atatürk zirvesi ile 5122 metrelik İnönü zirvesidir. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır ve Türkiye'nin en büyük buzuludur. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3898 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır.
Bir inanışa göre,
Eski Ahid'teki Tekvin babında Nuh'un gemisi'nin karaya oturduğu dağ bu dağdır. Fakat, Kuran'ı Kerim'de Nuhun gemisinin "Cudi'ye oturduğu" belirtilmektedir[2]. 1950'li yıllarda, havadan çekilen fotoğraflardaki gemiye benzeyen şekiller Nuh'un gemisinin bulunduğu yönünde yorumlandı, ancak daha sonra bu iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı.
Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve
Büyük Tufan'dan sonra Nuh'un gemisi ne ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde birçok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haris'tir.



Nemrut Dağı, Bitlis İlinin Tatvan ilçesinde, Doğu Anadolu'da yer alan yüksek dağlardan biridir. Van Gölü'nün batısına düşer. Nemrut, sönmüş bir volkan dağıdır; tepesindeki kraterde Nemrut Gölü yer alır. Krater etrafında, en yüksek tepe olan Sivritepe 2935 m, Doğu Nemrut Tepesi 2625 m, güneydeki Tursuktepe 2828 m ve batıda Nemrut Dağı Tepesi 2801 m yüksekliktedir




Ebru Özen Tarafından Eklenmiştir.